Bu dönemdeki pek çok serseri ve serseri, Buhran nedeniyle işlerini veya çiftliklerini kaybetmiş genç adamlardı. Bazıları aynı zamanda savaştan sonra iş bulmakta zorlanan Birinci Dünya Savaşı gazileriydi. Ayrıca, her zaman geçici bir yaşam tarzı yaşayan ve berduş varoluşunun özgürlüğüne ve hareketliliğine kapılan bireyler de vardı.
Bir serseri olarak yaşam çoğu zaman zor ve tehlikeliydi. Hobolar trenlere binerken sürekli kaza riskiyle, hava şartlarına maruz kalmayla ve açlık veya şiddet tehdidiyle karşı karşıyaydı. Bununla birlikte, diğer berduşlarla da güçlü bağlar geliştirdiler ve yiyecek, barınma ve dostluk konusunda sıklıkla birbirlerine güvendiler.
Hoboların kültürü ve deneyimleri edebiyatta, müzikte ve Jack London, Woody Guthrie ve Frank Capra'nın eserleri gibi filmlerde belgelenmiştir. Bu temsiller, bu bireylerin yaşamlarına ve mücadelelerine dair içgörüler sunuyor ve Amerikan tarihinin eşsiz bir bölümüne kısa bir bakış sağlıyor.