Sürekli kaygı genellikle geçici, duruma özgü kaygı (durumluk kaygı) ile daha kalıcı, ruhsal kaygı (sürekli kaygı) arasında ayrım yapan Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (STAI) gibi öz bildirim ölçümleri kullanılarak değerlendirilir. Sürekli kaygısı yüksek olan kişiler dikkat, yorumlama ve hafıza süreçlerinde olumsuz önyargılar sergileme eğilimindedir ve bu da onların çevrelerindeki potansiyel tehditleri ve olumsuz yönleri daha kolay tespit etmelerine yol açar. Ayrıca, stres yaşadıktan sonra daha yüksek bir irkilme tepkisine sahip olabilirler ve rahat bir duruma dönmekte daha fazla zorluk yaşayabilirler.
Sürekli kaygı, bireylerin belirli durumlarda deneyimlediği geçici, dalgalanan kaygı durumlarını ifade eden durumluk kaygıdan farklıdır. Durumluk kaygı, acil tehditlere veya stres etkenlerine karşı verilen normal ve uyum sağlayan bir tepkidir; sürekli kaygı ise, bariz dışsal stres etkenlerinin yokluğunda bile kronik bir kaygı yaşama eğilimini temsil eder.
Sürekli kaygıyı anlamak ve ele almak, zihinsel refahı arttırmak için önemli olabilir. Sürekli kaygı düzeyinin yüksek olması, psikolojik sıkıntı, azalan sosyal işlevsellik ve kaygı bozuklukları veya duygudurum bozuklukları geliştirme riskinin artmasıyla ilişkili olabilir. Bilişsel-davranışçı terapi (CBT), farkındalık temelli teknikler ve stres yönetimi stratejileri gibi sürekli kaygıyı azaltmaya odaklanan müdahaleler, bireylerin kaygılı eğilimlerini yönetmek ve duygusal dayanıklılıklarını artırmak için başa çıkma becerileri geliştirmelerine yardımcı olabilir.