Akatalepsi, bilginin doğası, insan aklının sınırları ve duyularımızın ve zihinsel yetilerimizin güvenilirliği hakkında temel soruları gündeme getirir. Felsefe tarihi boyunca filozoflar belirli bilgi türlerine ulaşılabilir olup olmadığını ve gerçeklik anlayışımızın ne ölçüde sınırlı olduğunu tartışmışlardır.
Akatalepsiyi araştıran ilk filozoflar arasında, şüpheciliği ve tüm bilgi iddialarının sorgulanmasını vurgulayan bir düşünce okulu olan Pyrrhonism'in kurucusu olarak bilinen antik Yunan filozofu Elis'li Pyrrho da vardı. Pyrrho hiçbir şeyin kesin olarak bilinemeyeceğine ve tüm bilgilerin belirsiz ve yoruma açık olduğuna inanıyordu.
Akatalepsinin bir diğer önemli savunucusu ise 16. yüzyılda Fransız filozof Michel de Montaigne'dir. Montaigne, "Denemeler" adlı eserinde insan bilgisinin sınırlı ve yanılabilir olduğunu ve mutlak kesinlik arayışının boşuna olduğunu savundu. Dogmatik inançların kabulü konusunda şüphenin ve sorgulamanın önemini vurguladı.
Akatalepsinin modern felsefi tartışmaları genellikle epistemolojiye, bilginin doğasının incelenmesine ve nesnel ve doğru anlayışa ulaşma olasılığına odaklanır. Bazı filozoflar, dış dünya hakkındaki bilgiler gibi belirli bilgi türlerinin, insan algısının sınırlamaları ve deneyimlerimizin öznelliği nedeniyle temelde belirsiz olduğunu ileri sürer.
Akatalepsi aynı zamanda şüphecilik ve bilginin eleştirisi ile bağlantılı olarak da tartışılmaktadır. Şüpheci filozoflar, inançlarımızın temelleri hakkında şüpheler uyandırarak ve mutlak kesinliğe ulaşma olasılığını sorgulayarak bilgi iddialarımızın güvenilirliğine meydan okurlar. Gerçeklik anlayışımızın eksik bilgiye, güvenilmez duyulara ve yanılabilir akıl yürütmeye dayandığını ve bu nedenle bilgimiz konusunda şüpheci kalmamız gerektiğini savunuyorlar.
Bazı filozoflar akatalepsiyi ve bunun şüpheci sonuçlarını benimserken, diğerleri dikkatli araştırma, eleştirel düşünme ve akıl kullanımı yoluyla bir dereceye kadar güvenilir bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu savunuyor. Sınırlı veya eksik olsa bile nesnel bilginin mümkün olduğunu savunurlar ve etrafımızdaki dünyayı anlamak için kanıt aramanın ve mantıksal yöntemler kullanmanın önemini vurgularlar.
Akatalepsi konusundaki tartışma felsefede önemli bir konu olmaya devam ediyor ve bilgi hakkındaki varsayımlarımıza ve gerçekliğin doğasını kavrama yeteneğimize meydan okuyor. İnsan anlayışının karmaşıklığının ve insan bilgisinin sınırları ve olanakları hakkındaki kalıcı soruların altını çiziyor.