1. Dini İnançlar:O dönemde dini inançların tıbbi uygulamalar üzerinde önemli bir etkisi vardı. Pek çok kültür ve din, insan vücudunu kutsal sayıyordu ve otopsi yapmak, ölen kişiye saygısızlık veya saygısızlık olarak görülüyordu.
2. Sınırlı Anatomik Bilgi:17. yüzyılda insan anatomisine ilişkin anlayış hâlâ sınırlıydı. Diseksiyonlar ve otopsiler rutin olarak eğitim amaçlı yapılmıyordu ve mevcut tıbbi bilgi, doğrudan gözlemlerden ziyade büyük ölçüde eski metinlere ve teorilere dayanıyordu.
3. Standardizasyon Eksikliği:Otopsi yapılmasına yönelik standart bir yaklaşım yoktu ve teknikler, farklı bölgeler ve uygulayıcılar arasında büyük farklılıklar gösteriyordu. Bu standardizasyon eksikliği, otopsi incelemelerinden güvenilir sonuçlar çıkarmayı zorlaştırdı.
4. Bulaşma Korkusu:Hastalıkların ölülerle temas yoluyla bulaşabileceğine dair yaygın bir inanış vardı. Bulaşma korkusu, kendilerini veya hastalarını potansiyel enfeksiyonlara maruz bırakmaktan endişe eden birçok doktoru otopsi yapmaktan caydırdı.
5. Sosyal Damgalama:Otopsiler genellikle suçlularla, yoksullarla veya şüpheli koşullar altında ölenlerle ilişkilendirilirdi. Saygın bir kişiye otopsi yapılması, hekimin itibarına zarar verebilecek onursuz bir davranış olarak görülebilir.
6. Yasal Kısıtlamalar:Bazı yargı bölgelerinde, özellikle merhumun ailesinin veya yetkililerin izni olmadan yapılan otopsilere yasal kısıtlamalar getirilmiştir. Bu kısıtlamalar otopsi uygulamasını daha da sınırladı.
Tıp bilimindeki ilerlemeler, değişen toplumsal tutumlar ve anatomik bilgideki gelişmeler, otopsilerin hastalıkları anlama ve teşhis etmede değerli bir araç olarak daha fazla kabul görmesine ve standartlaşmasına yol açması ancak 18. ve 19. yüzyılların sonlarına kadar mümkün değildi.