2. Yabancı tehlikesi korkusu ve güvenlik endişeleri: Modern toplumun güvenliğe verdiği önem, aşırı korumayı tetikledi ve bu da ebeveynlerin çocuklarını kapalı mekanlarda veya sıkı bir şekilde denetlenen ortamlarda tutmasına neden oldu. Bu, bütünsel çocuk gelişimi için gerekli olan açık hava keşiflerini, maceraları ve ücretsiz oyun etkinliklerini kısıtlar.
3. Teknoloji ve dijital medya takıntısı: Teknoloji ve dijital medya tüketimindeki artış çocukların oyun süresini önemli ölçüde olumsuz etkiledi. Aşırı ekran süresi yalnızca uygulamalı oyun fırsatlarını ortadan kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda dikkat süresini, sosyal etkileşimleri ve yaratıcı ifadeyi değiştirerek oyun yoksunluğuna neden oluyor.
4. Eğitimsel baskılar ve yoğun akademisyenler: Öğrencilerden artan akademik beklentiler müfredatları yoğunlaştırmış ve oldukça rekabetçi bir eğitim ortamı yaratmıştır. Sonuç olarak çocuklar yapılandırılmış öğrenmeye ve ev ödevlerine daha fazla zaman ayırıyor, yapılandırılmamış oyun ve dinlenmeye çok az yer kalıyor ve bu da oyun yoksunluğuna katkıda bulunuyor.
5. Standartlaştırılmış testlere vurgu: Standart testlere ve sınav odaklı eğitime yoğun bir şekilde odaklanmak, okulların önceliklerini istemeden de olsa oyunu, yaratıcılığı ve bütünsel çocuk gelişimini teşvik etmekten uzaklaştırdı. Akademik performansa yapılan bu aşırı vurgu, oyuna dayalı öğrenme fırsatlarını sınırlandırıyor ve oyun yoksunluğuna katkıda bulunuyor.