1. Kanser Hücrelerinde Glikoz Metabolizması: Kanser hücrelerinin birincil enerji kaynağı olarak kullandıkları glikoza olan talebi yüksektir. Bu hızlı glikoz alımı ve kullanımı, kanserin ayırt edici özelliğidir ve "Warburg etkisi" olarak bilinir. Ancak kanserli olmayan hücreler de dahil olmak üzere tüm hücrelerin enerji ihtiyaçları için büyük miktarda glikoza ihtiyaç duymadığını unutmamak önemlidir.
2. İnsülin ve İnsülin benzeri Büyüme Faktörleri (IGF'ler): Şeker tüketimi, vücuttaki glikoz seviyelerini düzenlemeye yardımcı olan bir hormon olan insülin üretimini uyarabilir. Yüksek insülin seviyeleri, hücre büyümesi, çoğalması ve farklılaşmasında rol oynayan insülin benzeri büyüme faktörlerinin (IGF'ler) düzeylerinin artmasına yol açabilir. Bazı çalışmalar, yüksek IGF seviyelerinin meme, prostat ve kolorektal kanser dahil olmak üzere belirli kanser türlerinin artan riskiyle bağlantılı olabileceğini öne sürüyor. Ancak şekerin bu ilişkideki doğrudan rolü halen araştırılmaktadır.
3. Obezite ve Enflamasyon: Aşırı şeker tüketimi kilo alımına ve obeziteye katkıda bulunabilir. Obezite, çeşitli kanser türleri için bilinen bir risk faktörüdür ve kanserle ilişkisi kısmen kronik inflamasyona bağlanmaktadır. Obezite, tümör büyümesini ve gelişimini teşvik edebilen inflamatuar belirteçlerin üretiminin artmasına neden olur.
4. Glikasyon Son Ürünleri (AGE'ler): Yüksek şeker alımı, ileri glikasyon son ürünlerinin (AGE'ler) oluşumuna yol açabilir. AGE'ler, şekerlerin vücuttaki proteinler veya yağlarla reaksiyona girmesiyle oluşan bileşiklerdir. Yaşlanma ve kanser dahil kronik hastalıklarla ilişkilidirler. AGE'ler DNA'ya zarar vererek kanser gelişme riskini artıran genetik mutasyonlara yol açabilir.
5. Gözlemsel Çalışmalardan Elde Edilen Sınırlı Kanıtlar: Bazı gözlemsel çalışmalar, yüksek şeker alımı ile meme, pankreas ve özofagus kanserleri gibi belirli kanser türlerinin artan riski arasında bir ilişki olduğunu öne sürmektedir. Ancak bu çalışmalar kafa karıştırıcı değişkenler, beslenme kalıpları ve diğer yaşam tarzı faktörleri gibi faktörlerle sınırlıdır.
Bu bulgular potansiyel bağlantıları ortaya koysa da, şeker tüketimi ile kanser arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi kurmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu belirtmek önemlidir. Ek olarak, kanser riskini değerlendirirken genel beslenme kalıplarını, yaşam tarzı seçimlerini ve genetik faktörleri dikkate almak çok önemlidir.
Bu nedenle aşırı şeker alımının sınırlandırılması dengeli beslenme ve sağlıklı yaşam tarzının bir parçası olarak tavsiye edilse de kansere karşı garantili bir önleyici tedbir değildir. Sağlıklı bir kiloyu korumak, düzenli fiziksel aktivitede bulunmak, meyve, sebze ve tam tahıllardan zengin bir diyet tüketmek ve işlenmiş gıdalardan ve şekerli içeceklerden kaçınmak, genel kanser riskini azaltmak ve sağlığı geliştirmek için daha kapsamlı stratejilerdir.